29 Aralık 2011 Perşembe

Datça'dan kitaplar...Datça Dalış Rehberi

Geçtiğimiz yıllarda hep gittik geldik, ama İstanbul'a her dönüşümüzde aklımızın, kalbimizin bir parçasını hep Datça'da bıraktık..Sonunda bu yıl pılımızı pırtımızı topladık ve Datça'ya yerleştik, artık Kızlan Köy nüfusuna kayıtlı bir aileyiz..

Datça maceralarımızı ve resimlerimizi http://www.turquoisediaries.blogspot.com/ veya facebook'da takip edebilirsiniz..

Buraya geldiğimizden beri bize en sık sorulan sorulardan biri büyük şehir'in hareketli hayatından sonra Datça'da sıkılıp sıkılmadığımız...Yanıt kocaman bir HAYIR...Tam tersine etrafta insanın dikkatini dağıtacak binlerce şey olmayınca insan kesinlikle çok daha huzurlu ve daha da önemlisi çok daha yaratıcı oluyor. İstanbul'da canım sıkılınca ya bir alışveriş merkezine giderdim ya da cadde'ye ve bir dolu torba ile geri dönerdim. Burada ise canım sıkılınca sahilde bir yürüşe çıkıyorum ve bir dolu yeni fikirle dönüyorum..Ama galiba burada yapılabilecek en güzel şeylerden biride yazı yazmak..

Datça'da ki yeni dostlarımızdan biri de Mahmut Suner..Son yazdığı kitabında Datça'nın hiç bilmediğim bir kısmını yazmış..Ama bana sözü var, önümüzdeki yaz bizide bir batığa götürecek ve bende mavilimon'da yazacağım..
   Tabi tek kitapla kalmamış Mahmut Bey, dedim ya buralar insanın yaratıcılığını arttırıyor diye...Daha önceden yazdığı bir Bodrum dalış rehberinin yanısıra, birde Scuba Cep kitabı var.. Tüm kitaplara Alfa yayınlarından ulaşabilirsiniz..
Mahmut Bey, oturmuş kitaplar yazmış, peki siz ne yapıyorsanız derseniz, biz bu sıralar mutfağı keşfettik. Ben bu kış ilk defa evdeki fırını kullanmayı öğrendim ( şaka değil, daha önceki hayatım hep micro dalga ile geçti), şimdilerde habire kurabiyeler, kekler falan pişirip duruyorum.. Sevgili ise hem romanını yazmayı sürdürüyor, hemde daha önceleri yumurta kırmayı bilmezken (abartı değil, bu da kesinlikle doğru..) şimdilerde sıkı bir çiğköfte ve boza ustası oldu.. Macera devam ediyor....

5 Aralık 2011 Pazartesi

Aizonai

10 gün kadar önce birkaç günlüğüne Kalkan ve civarlarındaydık. Deniz, güneş ve Kalkan’ın muhteşem manzarasında harika bir Akdeniz sonbaharı geçirmenin yanı sıra antik Tlos kentini de ziyaret ettik. Tepedeki kral mezarlarına doğru tırmanırken, arkeolojiyi ve antik kentleri gezmeyi ne kadar sevdiğimi düşündüm. Harika bir gün olmasına rağmen etrafta benden başka sadece 1-2 yabancı turist vardı o kadar. İnanılmaz zengin bir kültüre sahip ülkemizde, antik kentleri çoğunlukla yalnız başına gezmek bizim ülkenin kaderi gibi..Son 2 yıldır kışları arkeoloji dersleri aldığım sevgili hocam arkeolog Dr.Alpay Pasinli’den öğrendiklerimi hatırlaya hatırlaya tırmanmayı sürdürürken, keşke seçmeli ders olarak liselerde ya da üniversitelerde arkeoloji dersleri verilse diye düşündüm, sonuçta eğitim olmadan merak ve sevgi gelişmiyor.





Bugün aslında sizlerle Tlos antik kentini paylaşmayacağım. Ne de olsa pek çoğumuzun tatillerini geçirdiği Akdeniz sahil şeridinde ulaşımı oldukça kolay olan bir yerde. Paylaşmak istediğim yer Türkiye’deki en sevdiğim antik kentlerden biri olan Aizonai. Klasik tatil rotalarının üzerinde olmaması nedeniyle oldukça öksüz kalmış bir yer ancak dünya üzerinde en sağlam kalmış Zeus tapınağa da sahip bir yer. Birkaç yıl önce eski bir Sky Life dergisinde resimlerini görüp, hayran kalana kadar benim de haberimin olmadığı bir yer. Bir gün mutlaka buraya gidilmeli diye derginin sayfalarını koparıp not defterimin arasına yerleştirmiştim ki, birkaç ay sonra baktım, benim daha henüz haberim olan bu yere ailemizin İngiliz tarafı etraflıca bir gezi düzenlemiş bile..

Sonuçta bu bize yakışmıyor denerek geçen kış, Kütahya’ya 50 km uzaklıktaki Çavdarhisar ilçesinde bulunan Aizonai antik kentine bir aile turu düzenlendi. Aizonai’de MÖ 3000 yılından beri yerleşim olduğu arkeologlarca tanımlanmış ama şehrin en parlak günleri yaklaşık 120.000 kişinin yaşadığı düşünülen MS 117-138 yılları arası. Roma döneminde 2. Efes olarak nitelenen şehir tahıl, şarap ve yün üretimi ile zenginleşmiş.

Aizonai’nin en görkemli yapısı MS 2.yüzyılda Roma imparatoru Hadrian zamanında yapılan Zeus tapınağı. Önemli deprem bölgelerimizden birinde yüzyıllarca ayakta kalmasına şaşkın şaşkın bakarken, siz bir de alt kattaki depo alanını görün diyor, uzunca zamandır ilk kez ziyaretçi ile karşılaşan bekçi. Gerçekten bugün yapılmış gibi sapasağlam..




Bu arada ülkemizdeki en gezgin köpeklerden biri olmaya aday ailemizin dört ayaklı üyesi Hera’da mitolojideki vefasız kocası Zeus’un tapınağını köşe bucak koklamadan bırakmıyor. Anadolu kışının insanın içini titreten ayazına rağmen ,bu inanılmaz yerde uzun uzun dolaşıyor, tapınağın tepesinden düşmüş bir kadın başının yer aldığı akroteri arkamıza alarak bol bol fotoğraf çektiriyoruz.



Aizonai büyük bir şehir, 13.000 kişilik bir stadyuma, 20.000 kişilik bir tiyatroya sahip. Ayrıca MS 300 yılında dünyanın ilk borsasının kurulduğu yer..Keşke İMKB buraya sponsor olsa da, bu güzel şehri ayağa kaldırsa, dünyaya tanıtsa diye hayal ediyorum. Köyün içinde yer alan borsa binasının hemen yanında uzanan mermer sütunlu caddenin ancak çok az bir kısmı restore edilmiş. Etrafında dükkanların yer aldığı, tapınaktan başlayan törensel bir yol olduğu tahmin ediliyor.






Başta da yazdığım gibi antik kentleri gezmeyi çok seviyorum. Her biri, bana her şeyin geçici olduğunu, elimizdeki yegane şeyin şimdiki zaman olduğunu yüzyıllardan süzülüp gelen bir sabırla anlatmayı sürdürüyor. Umarım bir gün Aizonai’ye yolunuzu düşürürsünüz ve bugün yapayalnız kalmış, bir zamanların bu zengin ve güçlü kentinde kalbinize uzanan bir yol da siz bulursunuz..


Bu yazım 19.Ekim. 2011 tarihinde WTC blog da yayınlanmıştır. Buradan ulaşabilirsiniz